|
| ÖMER HAYYAM RUBA'İLERİ | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
muamma Admin
Mesaj Sayısı : 319 Kayıt tarihi : 02/07/08 Yaş : 35
| Konu: ÖMER HAYYAM RUBA'İLERİ Perş. Eyl. 25, 2008 11:06 pm | |
| Ey özünün sırlarına akıl ermeyen; Suçumuza, duamıza önem vermeyen; Günahtan sarhoştum, ama dilekten ayık; Umudumu rahmetine bağlamışım ben
Büyükse de isyanım, kötülüklerim, Yüce Allah'dan umut kesmiş değilim; Bugün sarhoş ve harap ölsem de yarın Rahmete kavuşur elbet kemiklerim
Allah'ım bir geçim kapısı açıver bana; Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana; Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni Haberim olmasın gelen dertten başıma
Rahmetin var, günah işlemekten korkmam; Azığım senden, yolda çaresiz kalmam; Mahşerde lutfunla ak pak olursa yüzüm Defterim kara yazılmış olsun, aldırmam
Derde gama yatkın yüreğime acı; Bu tutsak cana, garip gönlüme acı; Bağışla meyhaneye giden ayağımı, Kızıl kadehi tutan elime acı
Akıl bu kadehi övdükçe över; Alnından sevgiyle öptükçe öper; Zaman Usta'ysa bu canım nesneyi Hem yapar hem kırıp bin parça eder
Ey zaman, bilmez misin ettiğin kötülükleri? Sana düşer azapların, tövbelerin beteri Alçakları besler, yoksulları ezer durursun: Ya bunak bir ihtiyarsın, ya da eşeğin biri
Her sabah yeni bir gün doğarken, Bir gün de eksilir ömürden; Her şafak bir hırsız gibidir Elinde bir fenerle gelen
Dünya dediğin bir bakışımızdır bizim; Ceyhun nehri kanlı göz yaşımızdır bizim; Cehennem, boşuna dert çektiğimiz günler, Cennetse gün ettiğimiz günlerdir bizim
Yaşamanın sırlarını bileydin Ölümün sırlarını da çözerdin; Bugün aklın var, bir şey bildiğin yok: Yarın, akılsız, neyi bileceksin?
İçin temiz olmadıksan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel; Ama Tanrı kanar mı bunlara?
Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle
Felek ne cömert ne aşağılık insanlara! Han hamam, dolap değirmen, hep onlara Kendini satmıyan adama akmek yok: Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!
Bilgenin yüreğinde her dilek, Anka kuşu gibi gizli gerek Damla nasıl inci olur denizde: Sedefler içinde gizlenerek
Ovada her kızıl lalenin teni Bir padişahın kanıyla beslendi Yerden biten şu mor menekşe yok mu? Bir güzelin yanağındaki bendi
Mal mülk düşkünleri rahat yüzü görmezler, Bin bir derde düşer, canlarından bezerler Öyleyken, ne tuhaftır, yine de övünür, Onlar gibi olmayana adam demezler
Gül verme istersen, diken yeter bize Işık da vermezsen, ateş yeter bize Hırka, tekke, post most olasa da olur, Kilise çanları bile yeter bize
Beni özene bezene yaratan kim? Sen! Ne yapacağımı da yazmışın önceden Demek günah işleten de sensin bana: Öyleyse nedir o cennet cehennem?
İnsan bastığı toprağı hor görmemeli: Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili duvara koyduğun kerpiç yok mu, kerpiç? Ya bir Şah kafasıdır, ya bir vezir eli!
Hak er geç cimrilerin hakkından gelir; Cehennem ateşleri onlar içindir Ne der, dili inciler saçan Muhammet: Cömert gavur cimri müslümandan yeğdir
Varlığın sırları saklı, benden; Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben Bizimki perde arkasında dedi-kodu: Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben
Bir geldi mi derin ölüm uykusu, Biter bu dünyanın dedi-kodusu Ölenden bir haber bekler insanlar: Ne söylesin? Bilmez ki ne olduğunu!
Yel eser, umutlar savrulur gider; Sensiz, bensiz kalır bağlar bahçeler; Altın gümüş nen varsa harcamaya bak! Ölür gidersin, düşmanın gelir yer
Sevgili, seninle ben pergel gibiyiz: İki başımız var, bir tek bedenimiz Ne kadar dönersem döneyim çevrende: Er geç baş başa verecek değil miyiz?
Dünyada akla değer veren yok madem, Aklı az olanın parası çok madem, Getir şu şarabı, alsın aklımızı: Belki böyle beğenir bizi el alem!
Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde: Senden ayığız bu sarhoş halimizde Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı: İnsaf be sultanım, kötülük hangimizde?
Bu dünyadan başka bir dünya yok, arama; Senden benden başka düşünen yok, arama! Vaz geç ötelerden, yorma kendini: O var sandığın şey yok mu, o yok arama!
Şu serviyle süsen neden dillere destan? Neden hep onlara benzetilir hür insan? Birinin on dili var, boşboğazlık etmez, Ötekinin yüz eli var el açmaz, ondan!
Benim halimden haber sorarsan, Bir çift sözüm var sana, yürekten: Sevginle gireceğim toprağa, Sevginle çıkacağım topraktan
Şu dünyada üç beş günlük ömrün var, Nedir bu dükkanlar, bu konaklar? Ev mi dayanır, bu sel yatağına? Bu rüzgarlı yerde mum mu yanar?
Dün geldi: Nedir aradığın? dedi bana: Bensem, ne bakarsın o yana bu yana? Kendine gel de düşün, içine iyi bak: Ben senim, sen ben; aranıp durma boşuna!
Sabah doldu göklere mavi mavi; Doldur, ışık döker gibi, kaseyi! Acı olmasına acıdır şarap: Ama gerçek acıdır demezler mi?
Adam olduysan hesap ver kendine: Getirdiğin ne? Götüreceğin ne? Şarap içersem ölürüm diyorsun: İçsen de öleceksin, içmesen de!
Camiye gittim, ama Allah bilir niye: Ne namaz kılmaya, ne dua etmeye Eskiden bir kilim aşırmıştım camiden: O eskidi gittim yenisini yürütmeye
Kimi dinde imanda buldu yolu Kimi akıl, bilim yolunu tuttu Derken ses geldi karanlıklardan: Gafiller! Doğru yol ne odur, ne bu!
Her gece aklım dalar gider engine Ağlarım, inciler dolar eteğime Sevdalıyım, şarap dayanmıyor bana: Kafam baş aşağı çevrik bir tas mı ne!
Dünya ne verdi sana? Hep dert, hep dert! Güzel canın da bir gün elbet Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et
Şarap sen benim günüm güneşimsin! Öyle bir dolsun ki seninle içim Bir bildik görünce beni sokakta: Ne o şarap nereye böyle? desin
Ben ne camiye yararım, ne hayvana! Bir başka hamur benimki, başka maya Yoksul gavur, çirkin ------ gibiyim: Ne din umrumda, ne cennet, ne dünya!
Bir kuş gördüm yüce Tus kalesinde, Keykavus'un kafa tası pençesinde Sorup duruyor kafaya: Hani? Nerde? Adamların, davun dümbeleğin nerde?
Şu testi de benim gibi biriydi; O da bir güzele vurgun, dertliydi Kim bilir, belki boynundaki kulp da Bir sevgilinin bem beyaz eliydi
İnciyi isteyen dalgıç olacak; Varı yoğu dosta verip dalacak Canı avucunda, nefesi göğsünde: Ayağı baş olacak, başı ayak!
Girme şu alçakların hizmetine: Konma sinek gibi pislik üstüne İki günde bir somun ye, ne olur! Yüreğinin kanını iç de boyun eğme
Bir taş bulamazsın ki Doğu ovalarında Küfretmesin bana da, benim zamanıma da Yüz adım yürü bak, bir dertli insan görürsün: Bunalmış, otura kalmış yolun kenarında
Güneş attı göğe sabah kemendini: Aydınlık padişahı atına bindi İçin! için! diye bağırdı dört yana Canım sabah şarabının müezzini
Bu kadeh bir bedendir, cana gebe! Bir yasemindir, erguvana gebe! Hayır; yanlış; ne odur şarap ne bu: Bir sudur, bir su ki yangına gebe!
Gökte bir öküz varmış, adı Pervin; Bir öküz de altındaymış yerin Sen asıl iki öküz arasında Tepişmesine bak şu eşeklerin!
Ne bilginler geldi, neler buldular! Mumlar gibi dünyaya ışık saldılar Hangisi yarıp geçti bu karanlığı? Birer masal söyleyip uyuya kaldılar
Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! Bir ışık daha var, ışıklardan başka Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye: Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka
Bir damla şarap ver Çin senin olsun; Bir yudumu bütün dinlerden üstün Söyle, ne var dünyada şaraptan hoş? O acıya tatlılar feda olsun
Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz: Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz Oyuna çıkıyoruz birer, ikişer ikişer; Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz
Dünya üç beş bilgisizin elinde; Onlarca her bilgi kendilerinde Üzülme; eşek eşeği beğenir: Hayır var sana "kötü" demelerinde
Dedim: artık bilgiden yana eksiğim yok; Şu dünyanın sırına ermişim az çok Derken aklım geldi başıma, bir de baktım: Ömrüm gelip geçmiş, hiç bir şey bildiğim yok
Cennette huriler varmış, kara gözlü; İçkinin de ordaymış en güzeli Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz: Bak, bir yanda şarap, bir yanda sevgili
Sen sofusun, hep dinden dem vurursun; Bana da sapık, dinsiz der durursun Peki, ben ne görünüyorsam oyum: Ya sen? Ne görünüyorsan o musun?
Varlık yokluk derdini aklından sil; Bırak öteleri de kendini bil Doldur şarabı, geniş bir nefes al: Kaç nefes alacağın belli değil
Bir elde kadeh, bir elde Kuran; Bir helaldir işimiz, bir haram Şu yarım yamalak dünyada Ne tam kafiriz, ne tam müslüman!
Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Leyla isteyen kişi Mecnun olmalı; Kendinden de, dünyasından da geçmeli Sevenlerin sofrasına çağrılınca Ben körüm, ben dilsizim demeli
Öldürmek de, yaşatmak da senin işin; Bu dünyayı gönlünce düzenleyen sensin Ben kötüyüm diyelim, kimde kabahat? Beni böyle yaratan sen değil misin?
Ben kadehten çekmem artık elimi; Tutmam senin kitabını, minberini Sen kuru bir sofrasın, ben yaş bir sapık: Cehennemde sen mi iyi yanarsın, ben mi?
Eşi dostu verdik birer birer toprağa; Kiminden bir taş bile kalmadı ortada Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin: Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala
Gözüm, kör değilsen, bunca mezarı gör; Dünyayı saran yalan dolanları gör; Krallar, padişahlar çürüyüp gitmiş: Ela gözlerine kurt dolanları gör!
Felek doğruyu eğriyi tartaydı, Her işine güzel demek kolaydı Böyle özü doğruluk olaydı? Evrenin özü doğruluk olaydı?
Duman değil mi dünya mutfağında payın? Öyleyse ha olmuşsun ha olmamışsın Senin zorunsa sermayeden yememek: Bekle, bekle de başkası yesin yarın
Bayram geldi; işimiz iştir bu aralık; Horoz kanı gibi şarap bollaşır artık Gel gelelim eşekler de boş gezer şimdi: Oruç gemi ağızlarından çıkar, yazık!
Hep arar dururdum, dünyaya geleli, Alın yazısı, cenneti, cehennemi Hocam kesti attı, sağlam bilgisiyle: Alın yazısı, cennet cehennem sende, dedi
Yarım somunun var mı? Bir ufak da evin? Kimselerin kulu kölesi değil misin? Kimsenin sırtından geçindiğin de yok ya? Keyfine bak: en hoş dünyası olan sensin
Bahar geldi; başka şey istemem kafamda; Hele akla hiç yer vermem bahar soframda; Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni: Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma
Tanrı, "cennette şarap içeceksin" der; Aynı tanrı nasıl şarabı haram eder? Hamza bir Arab'ın devesini öldürmüş: Şarabı yalnız ona haram etmiş peygamber
Nerde yüreği tertemiz uyanık insan? Nerde güzel düşünceler ardında koşan? Herkes kendi kafasının kulu kölesi: Hangi Tanrının kulu, nerde o kahraman?
Kim için bu yerler gökler? Bizim için Biz görüş cevheriyiz akıl gözünün Evren bir yüzük gibiyse çepeçevre İnsan, taşında bir nakış o yüzüğün
Yüce varlık bize bir beden verince Sevmesini öğretti her şeyden önce Sonra şu delik deşik yüreğimize Mana incileri sakladı binlerce
Niceleri geldi, neler istediler; Sonunda dünyayı bırakıp gittiler; Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler
Vakit geldi, dünya yeşiller giyecek; Ağaçlara Musa'nın eli değecek, Kuru tohumlara İsa'nın nefesi; Gözler açıp buluta çevrilecek
Gerçek eren içinde kir tutmayandır; Varlığını korkusuzca hiçe sayandır; Bu topraklar üstünde en temiz kişi Sağlığında toprak kesilmiş olandır
Ey can, sana aklı niçin vermiş veren? Kendini bil, yolunu bul yitip gitmeden Baykuş gibi ne gezersin viranelikte, Yerin akdoğan gibi sultanın emrindeyken?
Onlar ki kurtulamaz ikiyüzlülükten Canı ayırmaya kalkarlar bedenden; Horoz gibi tepemde testere olsa Aklımın kafasını keser atarım ben
Bir yanarım Tanrı özlemiye Musa gibi; Bir ölürüm murada ermeden Yahya gibi; Yarı gökte kalırım hep bir iğne yüzünden Hep bir başka derdin terzisiyim İsa gibi
Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa; Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa; Sonu yokluk madem bu dünyamızın Yok bil kendini, özgür ol da yaşa
Ramazan ayı bu yıl da geldi yine; Vurdu bukağıyı aklın bileğine; Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari Ramazanı Şevval sansınlar bu sene
Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler gibi: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma | |
| | | muamma Admin
Mesaj Sayısı : 319 Kayıt tarihi : 02/07/08 Yaş : 35
| Konu: Geri: ÖMER HAYYAM RUBA'İLERİ Perş. Eyl. 25, 2008 11:08 pm | |
| Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler gibi: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma
Duru sudan daha temizdir benim sevgim; Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim; Halden hale girer başkalarında sevgi: Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim
Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun; Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun; Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan'ın: Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun
Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: "Çekil önümden" diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin?
Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan; Şarap kasveti, karanlığı giderir candan; Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin?
Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, Ne dine, edebe aykırı gitmemizden; Bir an geçmek istiyoruz kendimizden: İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden
Biliyorum varlığın, yokluğun dış yüzünü; Yükselmenin de alçalmanın da içyüzünü; Ne çıkar öte yanını da bilsem feleğin: Bezmişim bilgiden, atmışım her türlüsünü
Baharlar yazlar gider, kara kış gelir; Varlığın yaprakları dürülür bir bir; Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge: Dünya dertleri zehir, şarap panzehir
Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş; Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş; Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş: Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş
Bilgisizliğimi sundum durdum aleme; Bir yoksulluk karanlığı çöktü gönlüme; Utandım günahımdam, müslümanlığımdan: Bundan böyle zünnar takacağım belime
Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz
Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise; Mıhlar gevşek bir gölgeliktir beden çadır, Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da görünse
Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan, Elimde yelden başka bir şey kalmadan; Ama var mı, ölümüme sevinip de Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan?
Orucumu yiyorsam ramazanda Mübarek aydan habersizim sanma: Çileden gece oluyor da gündüzüm Sahura kalkıyorum gün ortasında
Yılan gibi taşa girsen de, Saki, Sızar ecelin suyu bulur seni; Bu dünya toprak, Saki, türkü söyle; Bu soluk bir yel, şarap ver, Saki
Gönül Bijen'i kuyu gibi gam zindanında; Akıl Sührab'ı ölmüş derdinin sayvanında; Dünya Siyavuş'unun öcünü almak için Gam, Rüstem'in Turan gibi gönlünü talanda
Ey yanağı ağustos gülünü bastıran; Ey yüzü Çin güzellerini kıskandıran; Bakışı Babilşahını büyüde yenip Elinde at, fil, ruh, ferz, baydak bırakmayan
Elimde olsa dünyayı küçümserdim; İyisine de kötüsüne de yuh çekerdim; Daha doğrusu bu aşağılık yere Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm
Şarap iç, bire birdir derde tasaya; Ne bu dünya kalır, ne öteki dünya Ne serin ateştir o, ne can dolu su: Çabuk ol, bulup içemezsin mezarda
Felek, delik deşik ediyorsun yüreğimi; Yırtıyorsun ikide bir sevinç gömleğimi, Esen yelleri ateş ediyorsun bana; Çamura çeviriyorsun içeceğimi
Haram, acı, kötü derler canım şaraba: Oysa ne hoş şey, hele bir güzel sunarsa; İçin bakın; hem doğrusunu isterseni, Haram dedikleri her şey hoş galiba!
Dedim ben artık kızıl şarabı içmem; Üzümün kanıymışbu, ben kan dökmek istemem Gün görmüş aklım şaşırdı: Sahi mi? dedi; Yok canım, şaka, ben nasıl içmem!
Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin; Erenlerin dilini de söktüremezsin; İyisi mi iç şarabı, cennet et bu dünyayı: Öbür cennette ya girer, ya giremezsin
Bulut geldi; lalede bir renk bir renk! Şimdi kızıl şarap içmemiz gerek Şu seyrettiğin serin yeşillikler Yarın senin toprağında bitecek
İki batman şarap, bir buğday ekmeği; Bir koyun budu, bir de ay yüzlü sevgili; Daha ne istenir bilmem şu dünyada: Padişah daha iyisini bulabilir mi?
Dünyaları değişmem kızıl şaraba; ay da ondan sönük; çoban yıldızı da Şarap satanların aklına şaşarım: Ondan iyi ne var alınacak dünyada?
İnsan son nefese hazır gerekmiş: Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz: Böylece dirilirsek işimiz iş
Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik; Bildiklerimizle övündük, eğlendik Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra? Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik
Hayyam bilgelik çadırları dokudu; Sonra dert potasında yandı kül oldu Bir pula satıldı kader çarşısında, Ölüm celladı geldi, boynunu vurdu
Dostum, gel yarına kanmayalım biz; Günümüzü gün edelim ikimiz Yarın çekip gettik mi şu konaktan Yedi bin yıl önce gidenlerleyiz
Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok: Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki
Tanrı, ışığıyla doldu can gözüme; Bu dünyadan o dünyadan bana ne! Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden Karıştı varlığın denizlerine
Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol; Her istediğini onda ara, onda bul Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe: Koy canını ortaya, soyulursan soyul
Sarhoş oldum mu aklım azalır; Ayıldım mı sevincim dağılır Ne sarhoş, ne ayık bir hal var ya? En güzeli öyle yaşamaktır
Sevgili, sırlarına eren gönül nerde? Sözlerinin tekini duyan kulak nerde? Gece gündüz serilirsin de karşımıza: Yüzünü bir kez gören mutlu göz nerde?
Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa
Açılmaz kapıları açmanız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırak öyleyse iki dünyayı birden: Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!
Dün özledim de seni coştum birden bire; Çıktım senin yerin dedikleri göklere Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan: Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende!
Bir testici gördüm, çamur içindeydi: Ayağı çarkında, elinde bir testi; Testinin başında bir yoksulun ayağı Kulpunda bir padişahın kellesi
Bir testi aldım çarşıdan ucuza; Gizli gizli neler anlattı bana; Bir şahdım, dedi; altın kupam vardı; Şimdi neyim? Testi oldum şaraba
Bilmem, ne sayar durursun bir, iki; Ha bir olmuş, ha yüz bin fark etmez ki Çal sazını, sonun bir avuç toprak, Şarap ver, bir esip gitmedir bizimki
Kambur Felek, sen ne konaklar yıka geldin; Kin beslersin bize, zulüm eski adetin Şu kara toprağın göğsünü bir yarsalar, Ne inciler yatar içinde bilir misin?
Yoksul, dertli gönlüm arar sevgilisini; Aklı gelmez başına, yer kendi kendini Bana sevgi şarabını sundukları gün Kana boyamışlar varlık kadehimi
Ha Belh'te ölmüşsün, ha Bağdat'ta hepsi bir; Kadeh doldu mu, acı da olsa içilir Keyfine bak; çok aylar doğmuş batmış sensiz; Sensiz daha çok ayların ondördü gelir
Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak; Elimin özlediği kadehi kavramak Her zerrem nasibini almalı dünyadan Yarın güle kavuşturmadan beni toprak
Behram'ın şarap içtiği orman köşkünde Bir tilki yavrulamış, bir ceylan keyfinde Ömrünce yaban eşeği avlamış Behram: Mezar da Behram'ı avlamış günün birinde
Ben bıyıkları süpürge etmişim meyhanede: Hayırmış, şermiş bırakmışım ikisini de İki dünyayı karpuz gibi önüme koysalar Ne birine metelik veririm, ne ötekine
Padişah ol, yokluk halkasına gir de; Yıkan, kirin pasın kalmasın gönülde Meyhaneye ermeğe gelince biri Kendini bil de ne yaparsan yap de
Toprakla karışıp bulanmamış bir can Sana konuk geldi bir temiz dünyadan Otur, bir kadeh şarap iç kendisiyle, Sana iyi geceler deyip kaçmadan
Ne yazık, pişmiş ekmek çiğlerin elinde; Ne yazık, çeşmeler cimrilerin elinde O canım Türk güzeli kömür gözleriyle, Çaylakların, uğruların, eğrilerin elinde
Dünyaya geldiler, coşup taştılar; Güldüler, eğlendiler, anlaştılar; Bir kadehte sızıverdiler bir gün Ölüm uykusunda kucaklaştılar
Bilir misin, yüceler yücesi Tanrı, Şarap ne zaman çoşturur içenleri? Pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, Bir de cuma, cumartesi günleri
Yaşamak elindeyken bugüne bugün, Ne diye bırakır, yarını düşünürsün? Geçmiş, gelecek, kuru sevda bütün bunlar; Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün
Toprak olup gitmişlere sorarsan Ha gavur olmuşsun ha müslüman Kimler bu dünyada eğlenmemişse Ötekinde yalnız onlar pişman
Ey garip kuş! Bu yıldızlar darı sana; Elest günü canı sen verdin insana Dünyayı gören büyülü bir kadeh varmış: O kadeh sende, başka yerde arama
Bu zamanda az dostun oldun, daha iyi Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli Can gözünü açınca görüyor ki insan En büyük düşmanıymış en çok güvendiği
Feleği döndürebilir misin muradınca? Ne çıkar gök yedi kat değil sekiz katsa? Er geç toprağa karışıp gidecek gövdeni Ha ovada kurt yemiş, ha mezarda karınca | |
| | | | ÖMER HAYYAM RUBA'İLERİ | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |