Leyl'dir gece, kelimelerin en karanlığıdır.Bir sözdür ki telaffuzu yoktur. Bir közdür gece ki, yaktığı yer çoktur.
Leyl, hem geçmiş vardır içinde, hem de gelecek. An'dır, geçmişi ve geleceği bir çırpıda silecek...
Gece gelir, sessizce girer koynuma; davetsiz.Sarılır boynuma..."Bu gece de beraberiz." der."Sen ve ben...Yalnız ikimiz...Kaçmak imkansız benden.Korkma!Ben sarılıyorsam, sen de sarıl.Bırak kendini karanlığa...Derin karanlıklara...Düşüp kalkalım beraber.Ancak, o zaman benimle bütün olursun, bir olursun.
Geceye, geleceğe eş, yalnızlığa arkadaş..."
İlhan Kaplan tarafından kaleme alınmış yazı duygularımın tercümanı oluverir.Müsadenizle aktarmak istiyorum.
Leyl, ahh leyl… Leyl ki Leylâ’nın vuslata yani Kays’a erme arzusuyla mumlar yaktığı an… Leyl ki gözlerdeki karanlık duyguları şems gibi tenvir eden… Leyl ki aşığın maşuka ulaşamayınca ona nağmeler söylediği, şiirler yazdığı zaman… Leyl ki vefâ bekleyenlerin sadakatsizlikten ötürü canına kıydıkları kötü vakit… Leyldir o en güzel seslerin semâya yükseldiği kutlu zaman… Bir leyldir ki gökyüzünün tüm renkleri bir bir temâşa edilen… Bir leyl ki bu beni benden alıp götüren vasıta… Belki de beni bana getiren, beni ben yapan değer… Bilemem ki.
Ruhumu da bırakacağım bir gün ona zaten. Neye mi? Bir geceye… Nedendir bilmem kendimi dinleyebildiğim, duygu pınarlarımın coştuğu, gözyaşlarımın ummânlara karıştığı bir sevda dolu zaman dilimidir geceler bende.
Geceyi seviyorum. İçimde ona tarifi imkânsız bir iştiyak seziyorum. Hâlimi, derdimi, sevgimi, özlemlerimi, yakarışlarımı bu zaman okuyorum derûnumdan ve bu zamanda hissediyorum benliğimi. Bu bir gece ki sevgime sevgi arıyorum. Bu gece ki, yalnızlığım bir ok gibi saplanıyor yüreğime. Gözlerim boş hülyalara dalıp giderse birde…
Hayatımda çok yer tutuyor geceler benim için. Uzun otobüs yolculuklarını gece yapmaktan çok keyif alıyorum. Hele ki bir de cam kenarındaysam başımı yalnızlığın-yalnızların dostu camlara vuruyor ve derin derin düşüncelere dalıyorum. Kalbim sanki o anda ne var ne yok haykırmak istiyor. Kalbimden duygu membaı fışkırıyordu sanki. Kelimeler bana yetmiyor. Dilim düğümleniyor sanki. Duygularımı ifade edemeyince gözlerim sicim gibi olmuş, hep giryân, hep giryân… Yok tarifi bu duygumun. Nedir Allah’ım bu tılsımlı kelimeler?
Karanlık geceler... Ilgıt ılgıt esen seher yelleri ruhumu yeniden ‘Yeniden Diriliş’e çağırıyordu. Karanlık gecenin sabahı pek yakındır diyordu zamanın ünlü bir âlimi. Zamandan münezzeh oldukça kendimi farklı illerde, koylarda buluyorum birden. Yıldızlar ne kadar da güzeldi geceleri. Tatlı tatlı gülümsüyordu bizlere sabaha dek. Güneşin doğuşunu az izlemedim. Üstelik dağda izlemenin keyfini çıkardım çok gece bu matlânın. Güneşin tûlû olacağı âna yakın sanki yıldızlar bizden saklanıyordu bir bir.
Ya mehtap… Seyrine devam ederken gecenin, bir de mehtap bekliyor beni yukarıda. Seher vaktine kadar sonsuzluğa bir özlemle bakıyor gözlerim ve hayallerimi süslüyor gelişin.
Yine leyl… Kaleme aldığım bütün yazılar da gecelerin ürünüdür, yol gösterir bana gece. Melhum olur gönlüme geceler her lahza. Hele o zaman duygularım taşacaksa tutamam kendimi bir anda, kâh hesap verircesine, kâh duygularımı neşretmekten aciz kalışımdan dolayı bizâr olup ağlarcasına, kâh mütebessim bir çehre ile girizgâh eder, gönlümü akıtırım bu melûl beyaz sayfalara.
Gece ne kadar da zarif bakıyordu bana. Pek masumane, ama acımasız… En sevdiğime, sevdiklerime bu kadar yakında bulunmama rağmen onlardan gurbetteymişim gibi bir hicran esintisi üfürüyor içime. Hazan mevsiminin yorgunluğunu bırakıyor içime. Firak ateşini alevlendiriyor. Peki, vuslatım nerede?
Her yer gece, hep gece… Ben çaresiz ve yalnız kendimi arıyorum bazen kuytu sokaklarda, bazen otobüsün cam kenarında, bazen evimin balkonunda…
O leyl ki karanlığın çökmesiyle ruhumda da şimşekler çaktıran… Fecre kadar dayanamayan bir kalp… Hep arıyorum koyu karanlıkları bu gecelerde. Arıyorum ki unutulayım tamamen bu karanlıklarda, kaybolayım. Ve arıyorum halvete çekileceğim ânı her lahza.
Geceler ki keyif verdiği de olur. Lâkin o keyif Yâr’sız olur mu, çekilir mi hiç? Gönlümün telleri titrerken bu esnada uzun zamandır kulaklarıma aşina olduğum şu mısralar terennüm edip dökülür dudaklarımdan;
Tek hece…
Geceler yapayalnız
Bende...
Şehrin karanlık ve ıslak caddelerinde
Yalnızlığımla beraber yürüyorum.
Yalnızlığımı gözyaşlarımla
Gecelerin koyu karanlığında yazdım gülüm
Tüm çaresizliğim ve kimsesizliğimle birlikte
Yinede gülümsüyorum hayata
Karanlığa…
Ve koynuna kabre girer gibi girdiğim
Gecelerin sessizliğine…
Kanadı kırık kuş misali gibi
Sığınıyorum karanlıklara.
Geceler çok karanlık
Tıpkı gözlerin
Ve Yusuf’un düştüğü kuyular gibi…
Esen rüzgârlar yalnızlık şarkılarını fısıldıyor kulaklarıma
Ve bir ses çağırıyor beni
Kaybolan yıllarıma,
Umutlarıma,
Yarınlarıma…
Hayatıma farklı bir anlam katıyor bana geceler. Gecenin bu feyzi nerden geliyor bilmem. Bak, yine gece oldu. Saat 04.00 ü gösteriyor. Yine gece yazıyorum. Gece ediyorum tefekkür ve tezekkür. Dedim ya gönlüme sadece bu anda geliyor aşk çağlayanından ilhamlar. Zamanın hançeri ruhuma saplansa da, tan yeri ağarsa da bu seher vaktinde, dalgalar karaya vursa da gizlice, duygularım-düşüncelerim zamana bağlı kalsa da gerçekler bu şekilde beliriyor ve beni Sonsuz’a götürüyor. Aşk ikliminde bu zaman diliminde açıyor hazan çiçeklerim, ıslanıyor ve büyüyor.
Bu yazıyı yazarken de geceydi. Ve ruhum bu ıssız gecede ne kadar inlese de sesini duyuramadı. Duyuramadı gönlündeki aşkı, o bir gönüle. Duymadı o, ya da duymak istemedi. Meçhul... Hâlâ bir şeyler söylemek istese de yüreğim, ne çare ki, artık beyhude… Anlatamıyorum ben kendimi. Diner mi bu zamansız akan gözyaşlarım bir gün? Tutkuyla bağlıyım şimdi gecelere. Gecelerin koynuna giriyorum aynı kabre girer gibi. Hüznün en soğuk ânını yaşıyorken ben burdayım, gönlümse geceleyin uzaklarda… Ama Sen…
İlhan Kaplan tarafından kaleme alınmıştır.